12 Şubat 2008 Salı

Büyü bu ötesi yok!

İstanbul’a dönmeden bir hafta önceydi. Bizim bağa gittik. Hava o kadar güzeldi ki. Nasıl anlatılır, nasıl dile getirilir o manzara. Rengin hangi tonundan, kokunun, sesin hangisinden başlamalı. Hala aklımda öylesine canlı ki. Yapılacak tek şey vardı bu manzara karşısında, kalemi kâğıdı alıp yazmalıydım. Haksızlık olurdu aksi. Bir rahatsızlık duydum içimde, ona gereken saygıyı göstermediğim için bana küsecekmiş gibi duruyordu karşımda. Müthiş bir manzara gördüğünde dayanamayıp fırçayı, tuvali kapıp resme başlayan ressam misali tutamadım kendimi. Tutmak da istemedim. Ben hissettim, o düşündü, tarttı, biçti ve yazdı. Ben kurgulamadım, o buldu sözcükleri, elime hangi kelimeleri yazacağına dair komut bile vermedim. Alışmıştı o, bulurdu, bilirdi en iyisini.

İşte o gün kalemimden defterimde bir ressamın tuvalinde bıraktığı izler misali bıraktığı izler;

Ne bu yeşili gördüm daha önce, ne de maviyi… Dürüst olmak gerekirse görmüşümdür. Ama hatırlayamıyorum. Sıfır noktası, sanki öncesi negatif, yok, silinmiş, yok edilmiş. Güzel ve iyimser bir şey yok gibi. Öncesini bir kalemde sildi sanki. Sesler, bu kulağıma gelen kuş sesleri, tüm insan seslerine bedel, en iyi insanınkine bile. Toprağın, yeşilin, havanın kokusunda ilginç bir şey var. Evet, anladım, bu ahenkte bir büyü var. Evet, öncesini unutturan, daha öncesini yaşanmamış kılan.
Rüzgârın saçlarımdaki ufak dokunuşları, kokusunu yaymak istercesine yavaş ve nazikçe savurmaları, bunlar normal olamayacak ve bir tesadüf zincirlemesini oluşturabilecek kadar olağanüstü. Bu havada bir büyü var, insanı öncesini ve sonrasını görmek istetmeyecek kadar sarıp sarmalayan bir büyü.

Güneş battığında büyü üstümden kalktığında her şey bitmişti. Geçmişim aşikârdı, geleceğim malum, şimdi ise yaşanmıştı. Evet, artık büyü kalkmıştı. Yeni günler vardı önümde büyünün bile düzeltemeyeceği. Belki de benim büyüm hiçbir şeyin değişmemesiydi. Her şeyin aynı olduğu gibi kalması, düzenin hiç değişmemesiydi. Değiştikçe değişmenin verdiği huzursuzluğu biliyorum.

Hele şu sıralar insanların kafasındaki bir bez parçasının bu kadar huzursuzluğa yol açması. Yok, hayır, değişmesin, hep aynı kalsın, 1923’den bu yana olduğu gibi, değişmeyen bir tek o kalsın. Büyü bozulmasın, sonra göreceklerim, hissedeceklerim hiç hoşuma gitmeyecek, biliyorum. Ben bu büyüyü seviyorum.