29 Kasım 2012 Perşembe

İç konuşmalar

İçimden konuşmaktan yoruldum. İçimdeki çok sesli koronun birbirini tutmayan sesleri, dizginlenmeyen şımarık çıkışları, birbirini tutmayan ahenksiz konuşmaları beni her gün daha da yoruyor.
Bunu  üstüne bir de karşımdaki insana tam olarak söylemeye çalıştığımı anlatamamak ve bunu da içimde tutup kendi kendime konuşup monologlar yazmak beni gerçekten çok yoruyor. Buraya yazmasam 'çıldırıyorum' hissiyatı geliyor miskin miskin çöküyor kafamın üstüne. Bir eli de göğsümün üstünde tüm ağırlığını veriyor utanmadan. Nefesim kesik, kafam ağır..
Neyse ki yazıyorum.

Paralize Aşk

Hayatımda mutlu olmayı maksimum isteyip de minimum elde ettiğim dönemleri geride bırakmak ümidiyle...
Şimdi biraz sevgiden, aşktan, tutkudan bahsedip, sarhoş olalım, beynimizi uyuşturalım. Marx yanlış demiş, din değil beyinleri uyuşturan, aşkın ta kendisi.


Ben hiç bu kadar saf olmamıştım
Kendimi bu kadar zor anlatmamıştım.
Bu kadar tutulmamıştı dilim.
Ne sözüm yarımdı önceden ne de lisanım
Ne eksik, ne de fazlaydı saydıklarım

Seninleyken unuttum kelimeleri
Uğruna savaştığım düşüncelerimi
Beni ben yapan yönlerimi
Beni o yüzden sevdiğin her şeyimi.
Elimde değil elimden kayıyor varlığım
Tutamıyorum ve tekrar var olamıyorum
Tekrar eskisi olamıyorum
Beynim uyuşuk ve sarhoş
Git gide içine çekiliyorum bu karalığın, nahoş.

Allahım nasıl bir haldir bu
Elim kolum bağlı paralize aşk durumu
Kurtulmak ne mümkün
Kurtulmak ne acı
Kurtulmak ancak olur sürgün

MWMW



Temiz Bir Kafa Diliyorum

Uzakta kalan birkaç görüntü düşüyor bazen gözümün önüne, yakınlaşınca netleşir sandığım. O zaman anlarım işte o zaman çözerim sandığım. Yanılmadan birgün geçmezken bunda ıskalamak ne mümkün. Anlamaya çalışıyorum, ayırt etmeye çalışıyorum, renkleri, sesleri, çizgileri... Belki bir kısmını anlarım o zaman gerisi gelir diye. Tuttuğun yerlerin yavaş yavaş eridiğini görürsün ya işte öyle. Bir buz parçasına dokunduğunda, her dokunuşunda özelliğinden, orijinal varlığından bir şeyler kaybeder. Bu görüntüler de uzakta bulanıklar, yakında dokunulmaz.

Yıllar önce yaşadığım mutsuz bir gün. Bir hafta önce başıma gelen bir olay. Bir saat önce boğazıma takılıp kalan hıçkırıklar. Beş dakika önce aldığım çirkin bir haber. Hepsi şimdi sansürlenmiş filmler gibi arşivdeler alt beyinde. Bulanık ve anlamsızlar. Hep öyle kalsınlar isteğim gerçekte, gelin görün ki zaman zaman arşivler isteyerek ya da istemeyerek karıştırılıyor. Birden yakınlaşan bu görüntüler hem bulanıklığını koruyor hem de merak uyandırıyor. Merak insanı yer bitirir. Öğrenmek ister illaki insan. Bunlar aslında kendi başından geçen şeyler olsa da didik didik sorgulamak, en ince ayrıntısına kadar hatırlamak ister. Kendimizi fotograflara bakarken buluruz devamlı, ya da yazdığımız eski yazılara, ya da ordan burdan aldığımız hatıra niyetiyle topladığımız ıvır zıvırlara. Sanki şuanki hayatımıza bir faydası varmış gibi özenle unutmaya çalıştığımız, uğraştığımız şeyleri bir de hatırlamak için uğraşırız. Anlamak, çözmek ve sonlandırmak istiyoruz ya içimizdeki sıkıntıları, daha önceden özenle kaldırdığımız hatıralar sızıntı yapmaya başlıyor ya yıllar geçtikçe, içimizde bir cesaret ya da umut, deşelemeye başlıyoruz.

 Hatırlamaksa sabır işidir, her zaman başarıyla sonlanmaz. Aceleci davranırsan elinde kalır küçük küçük parçalar, toplamda bir anlamı olmayan bağımsız ve erimiş,  parçalanmış parçalar.

Dedim ya uzakta kalan görüntüler var gözümün önünde genellikle rüyalarımda az az belirginleşen. Netleşmek gibi bir niyetleri olmayan, aklımı daha da bulandıran görüntüler, sesler, hisler. Uzaktalar hissiyatı verip aslında ensemde nefeslerini devamlı hissettiğim anılar, anlar...

Her şey filmlerde güzeldir ya keşke Sil Baştan teknolojisine ulaşsam ve bu bulanıklıklardan tamamiyle kurtulsam. Aklımı yüklerinden kurtarsam. Temiz bir kafa temiz bir dünya istiyorum kendim için. Tertemiz... Lekesiz ve berrak...