30 Ocak 2008 Çarşamba

DENGELİ OLMAK SORUNSALINA CEVAP

Dengeli olmak sorunsalı demişsin arkadaşım ama bu sorunsal sana ait bir olgu değil onu da biliyor olman lazım. Bu senin dengeli yapından ama kaderin cilvesi olarak tanıştığın kişilerin bir o kadar dengesiz olmasından kaynaklanan bir sorun. Senin dengen, bir var olma çabası değil, bir benimsetme yarışı değil, sen de olan onlarda olmadığı için dengelerini altüst edecek bir erdemin var senin: gururun… Evet, onun da dediği gibi seni diğerlerinden farklı kılan bu. Dozunu ayarlayarak asla vazgeçmediğin gururun.

Sana bir şey daha söylemeliyim ki, sevmek gururunu çiğnemek değildir. Seni seviyorum demek gururunu hiçe saymak değildir. Saygınlığını kaybetmek, üstünlüğünü kaybetmek değildir, asıl seni büyüten ve saygın yapan bu sevgidir. Klişe deme, küçümseme… Şimdiye kadar seni herkesten farklı kılan ve belki de seni herkesten koruyan gururun, yerini sevgiye bırakıyor arkadaşım. İşte bu yüzden denge sorunsalı sanıyorsun bunu, ama aslında gurur yerini sevgiye bırakarak, seni koruma ve farklı kılma görevlerini üstleniyor.

Bu dengesizlik değil, değişimin ta kendisidir. Değişim huzursuzluğu getirir ve huzursuzlukla başa çıkmak hiç de kolay değildir. Bu sancılı dönemi en az zararla kapatabilmek için bir savaştasın, farkındayım; en az zarar için illa bir taraf arama arayışındasın ama bu iki taraf da kendinsin işin kötü tarafı da bu. Bir kazanan taraf olacak ama kaybeden de yine sen olacaksın. Biraz daha açık konuşmak gerekirse; gururunla ya da sevginle savaşıyorsun fakat şunu unutmaman gerekir illa birisinin üstün olması gerekmiyor, birinin var olması diğerinin yok olması gerekliliğini doğurduğu yalan. Değişiyorsun, gururunun yanına sevgi de yerleşiyor, ona yer aç, gerisini de oluşuna bırak. Savaşma artık acaba hangisi diye, ikisi de sensin önemli olan bu…

29 Ocak 2008 Salı

dengeli olmak sorunsalı...

Bazen fazla mantıklı olmak iyi değil gibi.neden mi?neden niçinleri çok fazla düşünmek sonuçta "elde var hüzün "e neden oluyor. test ettim gördüm:) ben her an birini bir tek kişiyi düşünmekten alıkoyamıyorsam kendimi artık inkar etmiyorum ben aşığım arkadaş. Ama benim onu düşündüğüm kadar onun beni düşünmediğini bilmek de ayrı bir hüzün silsilesine boğuyor beni.Tüm bunları düşünürken farkettim ki ben aslında Nietzsche'nin etkisinde biraz fazla kalmışım. Çünkü bir aşamadan sonra anlıyorum ki ben sevileni değil; sevmeyi seviyorum. O da diyor ya: "Biz arzulanana değil arzulamanın kendisine aşığızdır." işte aynen böyle benim durumum da.
Ben herşeyi çok coşkulu kıyasıya yarışanlar gibi sonuna kadar yaşamayı sevenlerdenim.Bu iyi ya da kötü orası tartışılır ama durumum bu:) Birisinden o diye bahsedeceğim..O bana çok farklı olduğumu söylüyor, benim diğerlerinden farklı olduğumu tekrarlıyor defalarca ki buna artık ben de gerçekten inanıyorum. Ben farklıyım. Ama hemen sonra benim daha iyilerine layık olduğumu söyleyebiliyor.Bu nasıl iş ya? diyorum ben de...Allahım bu nedir yani ne ne ne ???
Sevmeyi ben bilmiyorum diyorum sonra ,ister istemez buna karar veriyorum.Ve korkarım bir daha kimseyi böylesine sevemem gibi geliyor.Kim beni bir daha bu kadar heyecanlandırır ve kimin yüzünden günlerce gözüme uyku girmez, giremez bundan sonra...Her msj sesini böylesine heyecanla karşılar mıyım acaba? Hiç sanmıyorum...İşin bir başka boyutu da var ki (olmaz olası):GURURUM...Belki yersiz ama illa ki ve de ille de o gururum yok muuu...
Böyle tuhaf hissiyatlar içindeyim işte.Bu kadarı benim küçük yüreğime fazla, ne yaşadım ki ben şimdiye kadar, ne sığdırdım şu 20 yıllık hayatıma, bu heyecanı, bu sevilmeyi ve sevmeleri kaldırır mı saf kalbim? Ama şimdiden söyleyebilirim ben çabuk yorulurum çabuk kırılırım ey aşk... Bakma sen benim o umursamaz, herşeyle dalga geçen yanıma; aldırma o her daim gülen yüzüme. Ben çok üzülürüm aşk;acı bana...Küçücük yüreğim var benim,yenilirim sana, başa çıkamam senle, herkesi herşeyi alt ederim ama bir sana yenilirim AŞK bir sen yıkarsın beni,karşı koyamam sana.....O yüzden lütfen lütfen beni bana bırak,küçücük dünyamda huzuru çok görme bana olur mu?

bir parça huzur ...ama nerden kimden nasıl??

ilk yazım bu..dışarıda yağmurun olması belki beni buna zorlayan belki de birkaç saat sonra yola çıkacak olmam; bilmiyorum bu ara beni neyin mutlu ettiğini gerçekten bilmiyorum.Ne mutlu eder ki insanı??Arkadaşlarla bir gezi, tüm ailenin toplandığı bir bayram günü, herkesin tırstığı bir sınavdan alınmış AA , birini sevmek sonra sevilmek....ya da sadece yağmurda yürüyüp o muhteşem kokuyu içinize çekerek yürümek? bunların hangisi ya da hangileri insanı mutlu eder sorusu kafamda dönüp dolaşıyor son birkaç haftadır.Dışarıdan bakıldığında son derece mutlu görünüyorum belki, art arda patlattığım espriler belki de bu iç dünyamı gizlemek için..aslında çok elim bir vaziyet içinde değilim ama yalnız kaldığımda fazlaca kafayı takıyorum böyle şeylere sanırım.bir derdim mi var acabaaa??zaten olsa tutamam içimdeeee demiş ünlü büyük grubun solisti harun:))ne de güzel demiş!!! blogumuzun da amacı içimizden geçenleri dışarı akıtmak değilmiydi zaten canım arkadaşım bad-ı saba:)neyse bu ilk yazım biraz giriş gibi oldu devamında -eğer okuyan olursa- insanları ve benm gibi düşünenleri nelerin beklediğinde bir işaret vermiş olayım:))esen kalın, içinizdeki seslere de fazla kulak asmayın derim!!!!

14 Ocak 2008 Pazartesi

Yeni bir karar zamanı

Ne desem, nerden başlasam... Şurdan başlanabilir belki de Bugün Benim Doğum Günüm... Birileri için bişiler ifade ediyor olmam gerçekten çok önemli benim için ve bugün bir defa daha farkına vardım bunun. Tüm herkese çok teşekkür ediyorum yanımda oldukları için, yalnız olmadığımı hissettirdikleri için. Hep birlikteyken herşey çok güzel geliyor ama yalnız kalınca...

Her doğum günümde olduğu gibi bu sefer de yine bir dilemma silsilesi altında, bilmezlere doğru haydi bakalım demiş gibiyim. Soğuk bir duvara dayalı sırtım önümde ateş ısınmaya çalışıyorum, sırtım üşüyor, ürperiyor, ellerim sıcak. Kalbim ısınsın mı ellerimden gelen sıcaklıkla, yoksa üşüsün mü sırtımdan gelen ayazla kararsız. Kararsızz... Karar vermek bir yana bu duruma o kadar alıştım ki artık sanki bu ikilemin varlığı benim varlığım demek, istemiyorum bile diyebilirim bu durumdan kurtulmak. Ama yeni kararlar alma vaktidir artık. Nereye kadar dayanabilir ki bu ikiye ayrılmış hayatım. Ya soğuk ya sıcak... Ya soğuk ya sıcak. Bir karar verme vakti artık. Ya soğuğun tüm benliğimi kaplamasına izin vermek ya da tüm damarlarımda,varlığımda sıcaklığı hissetmek.

Ben artık ısınmak istiyorum...
Çok üşüdüm ateş ısıtmıyor beni, ısıtan birilerini umut ediyorum...

5 Ocak 2008 Cumartesi

Serendipity!!!

Tesadüfler...Tesadüf diye bişi var mı? Elbette var diyeceksiz, ama ben tam tersini iddia ediyorum. Tesadüf diye bir şey yoktur! Varsa bile hayatta her tekrarlanan olay tesadüf değildir. "Tesadüf"e verilmesi gerekilen bir saygı vardır, o saygı da birden fazla gerçekleşen her olaya "tesadüf" dememektir.

Biriyle karşılaşmayı örnek verirsem, birisini ilk defa görmek hiçbir şey ifade etmez çoğumuz için, o da gördüğümüz diğer insanlardan sadece birisi olur, ayırt edici bir özelliği yoktur. Benim için de öyle sayılır... Peki ikinci defa gördüğümüzde? Herkes tesadüf olduğunu düşünür, ikinci defa görmenin bir anlamı olduğunu bile düşünebilir. Peki ya ilk olay, yani ilk karşılaşma, peki asıl sebep oysa? O ilk hazırlıyorsa yavaş yavaş temelini ikinci gerçekleşmenin?

İkinci defa gerçekleşen bir olayın, hiç kuşkusuz ilki de vardır ve bu ilk de ikincinin bir anlamda nedenidir bana göre. Bu böyle devam eden bir neden ve sonuç döngüsüdür. Tesadüfün, tesadüf olabilmesi için olma ihtimalinin %10'dan fazla olmayan bir olgunun tekrarlanması gerekir ki, işte o zaman kaderin oyunuyla karşılaşıp, hiç olmayacak birşey oldu diyebiliriz. Hayatınızda hiç görmediğiniz birini iki defa (ya da daha fazla) çok farklı yerlerde görmek, hiç görmediğiniz bir ayrıntıyı, bir simgeyi, bir işareti çok farklı yerlerde, farklı kitap veya dergilerde görmek tesadüftür, hatta "serendipity"dir. Ve bunlar basit alelade tekrarlar değildir bence, görene ya da bilene işaretlerdir. Onu aramıyorken, başka şeylerle uğraşırken hiç ummadığınız bişiyle karşılaşmak, hiç ummadığınızı bulmaktır ellerinizde.

Benim hayatımda bir defa gerçekleşti böyle bir şey, bir daha olur mu meçhul... Böyle olağanüstü şeyler her zaman olmuyo hayatta...