22 Eylül 2008 Pazartesi

Mutluluk

İçimde kontrol edemediğim bir mutluluk var bugünlerde. Nedenini bilmiyorum, ne kadar sürecek bilmiyorum. Kalbimin atışlarını kulaklarımda duyuyorum, heyecanlı bir mutluluk çünkü bu. Devam etmesini diliyorum bütün kalbimle, uzun zamam oldu böyle zamansız mutlulukların var olmadığı hayatımda. Korkum da kalbimin yorulması. Zira kolay değil bu tempoyla çalışması sürekli. Alışkın değil bünye kaldıramaz bir süre sonra.
Ama şimdilik bu korkuları da itiyorum aklımdan. Mutlu olmak güzel. Hele sebepsiz mutlu olmak. Hey hey hey. Mutluluğumu tetikleyen bir şeyin olmadığını bilmek, var olmayan tetikleyicinin de hiçbir zaman kaybolmayacağının garantisi sanki.
İçelim o zaman sebepsiz deli saçması mutluluklarıma =))))

17 Eylül 2008 Çarşamba

itiraf ediyorum...suçluyum

Çok oldu yazmayalı di mi... Yazmayalı mı çok oldu, düşünmeyeli mi, düşünmeyi seçmeyeli mi...Kitaplara dalıp yeni hayatlar aramayı bırakıp gerçek hayata dönmeyeli mi... Gerçek hayatta neler olup bitiyor, bıraktığım izlere dönüp bakmayalı mı, ya da bırakılan izlere...
Niye bu kadar saplantılıyım ki, niye bu uğraş iyileşmemeye. İyileşmek olarak bile görmediğim için belki de... Hastalıklı hayatımda var olmaya alışkınım... Evet, hastalıklı. Mutluluğa ket vurmaya bir hastalıklı hal bu. Ne acınası bakınca böyle, acınası ve ayıplanası. Umrumda değil. Bu benim... Böyle vardım şimdiye kadar bundan sonra da bununla olabilirim ancak hayatta... Saplantılarım ben, ben saplantılarımım...
Ve eksiğim her zaman. Eksikliğimi tamamlayamıyorum, tamamlayacak hiçbir şey, hiç kimse bulamıyorum... Bak en azından bunu denedim bulmayı denedim... Ama yok hep eksiğim istediğim yerde değilim hep geride kalmışım, hep nal toplamışım, önde olanlara hayranlıkla bakmışım... Onlara baktıkça kendi boşluğumu doldurmaya çalışmaya bile hevesim kalmamış... Şimdi düşünüyorum da okumam gereken milyonlarca kitap, izlemem için bekleyen binlerce film, gezmem gereken yüzlerce yer en önemlisi aşmam gereken bir ben var. Aşamadığım benliğim var. Nasıl bir inattır ki bu bilinçüstümde aşmaya çalışırken bilinçaltımda da bir o kadar güçlenen kuvvetlenen sinsi bir yılan... Eksikliğim beni benden soğutan, kalbimde soğuk bir taşla gezmeme neden olan. Bu eksikliği de nasıl tamamlarım bilmiyorum artık, kök saldı ben de nasıl kurtulurum bilmiyorum. Bi yol gösteren olsa belki her şey daha kolay olur daha çekilesi olur. O da meçhul. Daha önce de demiştim ya önceki yazılarımda dünüm muamma şimdi yaşanmış yarınım ise meçhul. Hayatım meçhul.
Bu eksiklikle baş etmekse çok zor, çok ağır... Kimseyi suçlayamamak kadar kötü bişi yok. Kolay yoldur bu kendine küsmemek için başkalarını suçlamak, nasıl rahatlatır insanı belki de yalan olduğunun farkındasındır ama o yalancı rahatlama bile kendine küsmekten iyidir... İşte kendime küsmekten başka bir seçeneğim yoktu benimse. Suç kimindi, suçlanması gereken, görünmez zindanlara atılması gereken belliydi. Bendim. Hala benim. Hep ben olacağım...
Var olduğum sürece orada olacağım... Hiç kimsenin ziyaretini istemiyorum...