25 Şubat 2009 Çarşamba

zeybek yemini

kızanlıktan zeybekliğe geçiş, özel bir törenle gerçekleşir. zeybek kültüründe kutsal sayılan tehnel ağacına (defne) sapladıkları bir yatağan (büyük bıçak pala) önünde yemin edilir. bu yemine zeybek yemini denilir. kızanlar bu yeminin ardından yatağanın altından üç kez geçerek, zeybekliğe ilk adımı atarlar.

yemin aynen şöyledir.

- kızanlar! bu dağların sahibi kim?
- erimiz!
- yiğidi kim?
- efemiz!
- susuz derelerde kavak biter mi?
- bitmez!
- bitkisiz diyarlarda duman tüter mi?
- tütmez!
- yiğit kime derler?
- sözünde durup efesiyle ölene.
- korkak kime derler?
- sözünden dönen aman dileyene.
- insan dünyaya niçin gelir?
- ölmek için.
- doğup da ölmekten kuşkulanan bebeler...
- dertlenip hortlamaya!
- varyemezlere acımak mı yoksa dayak mı haktır?
- dayak haktır!
- yiğitlerde ne yoktur?
- merhamet
- korkaklar zeytini nerede döverler?
- ağaç dibekte!
- yiğitler yağı nerede kavururlar?
- zalim göbeğinde!
- sözünde durmayan kahpe bacının öz kızanı olsun mu?
- olsun!
- şu dualı yatağan böğrüne batsın mı?
- batsın!
- doğru söylediğinize nasuh tövbesi olsun mu?
- olsun!

22 Şubat 2009 Pazar

miss

miss: kaybetmek; özlemek.

aslında bir kelime harflerinin dizilişi itibariyle her şeyi ancak böyle anlatabilir. kaybederiz ve özleriz ikisi de içiçe birliktedir. ikisi de aynı yola giden patikalardır. kaybetmek artık var olmayacağını, artık senin yanında olmayacağını bilmek kadar acı verici bir şey daha vardır ki onu, artık var olmayan şeyi deli gibi özlemek.

acına acı katıp daha büyütüp baş edilemez hale getiren. tek başınaymışsın hissi yaratan. ah bu sinsi düşman. içten içe varlığına tehdit oluşturan bu his. nasıl baş edebilirsin ki!
bir yolu olsa denerdin değil mi? bir yol bulmak her şeyi kolaylıştırırdı. bir çare bulmak bu tüm özleme kaybetme ve yalnız hissetme duygularına. ya da bir bıçak çekip söküp almak için olduğu yerden bu duyguyu öyle ağır ki yüreğine iyi gelirdi, hafiflerdi.

sonra hatırlarsın ki bunu daha önce de yaşamıştın, yine kaybetmiş, boşlukta bedeninin ağırlığını hissetmezken kalbinin tonluk ağırlığı altında kalmıştın. kalbindeki o müthiş ağır özlem duygusuyla. nasıl da unutmuştun ilk muhabbet kuşun öldüğündeki yalnızlığını ve özlemini, ya da ilk aşkının başka bir şehre taşındığındaki boşluğu, tüm arkadaşlarından ayrılıp başka bir şehre gelip herkesi arkanda bıraktığında nasıl özlemle ağladığını...

tüm bunları nasıl olur da unutmuştun. unutmuş muydun?

çok özlediğin bi şeyi nasıl unutabilirsin ki, her şey onları hatırlatırken. sana daha da bağlanırken. unutmuş olamazsın sadece daha az düşünmeye başlamışsındır bu da benimsemenin başlangıcıdır bazen.

unutulmayan, özlenen her şey için kaldırıyorum kadehimi... hep benimle olanlar için. kalbimde...gözlerimde... gözlerinde...gözlerde...

19 Şubat 2009 Perşembe

in your eyes...

fonda bir başka şarkı, aklımda bir başka düşünce olması gerekir belki de ama yok...boş...tamamen boş...

Missed the last train home
birds pass by to tell me
that I'm not alone
well I'm pushing myself
to finish this part
I can handle a lot
but one thing I'm missing is in your eyes

have you seen this film
it reminds me of walking through the avenues
well I'm washing my hands of attachments,
yeah I will land on the ground
but one thing I’m missing is in your eyes


by Rogue Wave...

2 Şubat 2009 Pazartesi

Gün gelir...( keşke gelmesedir aslında!)

Gün gelir
düşünürüm, ne kaldı bizden geriye?
Batık bir aşkın enkazını aradıkça mercan mavisi gözlerim,
bu karanlık bulut içimi kaplamak zorunda mıydı
ve o kahrolası gözyaşlarım yüzümü ıslatmak zorunda mıydı?
Dedim ya gün geliyor ve düşünüyor insan bunları...

Unutmak olsaydı keşke lugatımda
öyle bir unutmak ki bir daha hiç hatırlamamak aslında
ya da gülüp geçebilmek, çocukluktu deyip azımsayabilmek yaşananları,
ya da nasıl desem yaşayamadıklarımızı aslında...
Öyle ya gururumuz vardı ikimizin de
önümüzde koskoca bir engel gibi duran,
tüm fizik kurallarını yıkarcasına aramıza girebilen,
itici kuvvet olan gururumuz.
Peki ya biz ne yaptık?
Ufacık bir şey aradık sanki birbirimizden kaçmak için;
bulduk da...
Hiç farketmemiştik o zaman o ufacık şeylerin
aramızdaki yıkıntıları biriktirdiğini
ve enkaz gitgide büyüyordu işte.
Önce heyecanımızı yitirdik, sonra hayallerimizi
gerisi çorap söküğü gibi geldi zaten
Velhasıl zor olmadı yıkıp geçirmek herşeyi.
Halbuki ne zordu birbirimize ilk açılmamız hatırlasana.
Benim ellerim terlemişti,
Sen de dünden razı, hemen avuçlarının içine aldın ellerimi,
seninkiler de buz kesmişti sanki,
Bak gördün mü sevgilim
burada bile farklıydık, sen buz kesmişsin,
Bense yanıyorum.

Ne kalmıştı bizden geriye şimdi?
Yine yaz geliyor ve sessizliklerin
yeri iyi ayarlanmışcasına mevsim yine seni düşündürüyor,
bizi anımsatıyor hep.
Hep realist olmak zorundayım sanki,
zira biliyorum sevgilim
Koskoca bir hayat girdi aramıza
Ve artık ne sen geri dönebilirsin-ki bilmem kaç kez denedin aslında-
sevgilim,
ne de ben açabilirim sana kapıyı...
Ama kapının deliğinden bakarım arkandan,
Kesin!
Bilirsin sevgilim,
iyi bilirim ben geç kalmaları bu aşka
en iyi yaptığım şeydir arkandan bakmak
hele pişman olmak...

Ama inan bu ikimiz için de en iyisi sevdiğim, en iyisi...
Bitmeliydi!
zordu, acıttı, ağlattı bazen evet; ama bitmeliydi sevgilim.
Öyle de oldu zaten:
Bitti...