3 Haziran 2011 Cuma

İd Dalaşı

Yeni seçimler yeni umutlardır birçok ülkede. Belki bizimkinde de öyledir büyük bir kesim için, onları bilemem, kendimi bilir, kendimden bahsederim ben burada.

Bizim köyde işler biraz garip işliyor. Hopa'yla sopa karışıyor, çılgın vaadler hayalperestleri bile şaşırtıyor, insanlar protesto haklarını kullandıkları için tutuklanıyor, hatta ölüyor. Meşru güç orantısını dünya üstünde var olmayan ölçülere göre ayarlayıp orantısızlığın tarihini yazıyor. Bizim köyde görme engelli bir vatandaş azarlanıyor, milletvekillerinin seks kasetleri belgesel gibi dolaşıyor ortalıkta. Partiler meydan savaşlarına hazırlanıyor, yetmiyor milyonlar harcanıyor sokaklara atılacak olan o kağıt parçalarına.

Sonra parti liderleri "supra-humanus" hastalığına yakalanıp, benlik karmaşasıyla meydanlarda aslan, televizyonlarda kaplan, seçimlerde şeytan olarak beliriyorlar karşımızda.

Yeni seçimler yeni umutlar demiştim dimi? Yeni umutlar değil, hayal kırıklıklarıdır benim için seçimler Türkiye'de her zaman. Sonuçlarından bahsetmiyorum seçimlere giden bu süreçten bu savaştan bahsediyorum. Bu savaş halinin insanlarda yarattığı huzursuzluğu, mutsuzluğu, umutsuzluğu yaşıyorum ben her seçim arefesinde. Oy kullanmaktan nefret etme noktasına geliyorum, lanet olsun, bu benim hakkımdı, bırakın beni kendi halime, allaha şükür okuma yazma biliyorum, seçim programlarınızı okuyabiliyorum, bırakın beni kendi halime istediğime veririm oyumu, şimdi defolun, dönün o küçük dünyanıza, merkezi olduğunuz o sırçalı köşklerinize.

Benliklerinin "id" halinde boğulan bu insanlar "it" haline gelerek kavgaya hazırlanıyor. İd dalaşı.

"Ben her seçim umutsuz olurum,
huzursuz olur mutsuz olurum.
Ateşlendikçe id dalaşı, Taşar içimden öfkem,
"eşkiya" olurum, "terörist" olurum."

Bu da benim seçim şarkım. Şimdi susun, dağılın!

Yıllar geçti. Hani geçerdi? Geçmedi bu hüzün

Bunu daha önce yazma gücü bulamamıştım kendimde. Annannemi yazmak, onu ne kadar çok özlediğimi yazabilmek kolay değil. Oysa ki onun yeri ne kadar büyük hayatımda. Ne kadar derin, ne kadar sessiz ama bir o kadar sağlam.

Ailemdeki kadınlar sessiz ama güçlüdürler benim ama en güçlüsü annannemdi. Kontrol mekanizması kendine özgüydü, sakindi, naifti ama güçlüydü.

Anlatımları güçlüydü. Üç düşünür bir söylerdi. Zamanının çok ötesinde çalışan bir aklı vardı. Okumayı yazmayı kendi kendine öğrendikten sonra, cumhuriyet dönemi açılan okuma yazma kursunun ilk günü yıldızlı pekiyi ile mezun olmuştu annannem. Ege kadınıydı, adını soyadını ve ülkesinin adını doğru yazması pekiyi derecesine eşdeğerdi okuma yazma kurslarında, hayal kırıklığı içinde kabul etmişti. Yıllar geçtikçe gözleri iyi görmez oldukça daha büyük yazmaya başladı, daha karmaşık yazmaya başladı ama o yazılar hayatımın en anlamlı yazılarıydı. Her harfin üstündeki ince titizlilik kurşun kalemin kağıtta bıraktığı kalın ve sert çizgilerden görürdüm, anlardım. Zaman zaman tersine dönmüş harflerin doğasına aykırı duruşları kağıt parçasında, arkadaşlarımın suratında bir gülümseme yaratırdı, buna çok sinir olurdum, bir sanatçının eserine yapılmış bir hakaret gibi gelir içten içe küfreder belli etmezdim.

Komşuya giderken bıraktığı "Münevver teyzendeyim" notları hala durur. Hala Münevver teyzemdeymiş gibi, eve gittiğimde belki de ordan çıkar gelir diye umarım hala, aptal bir bekleyişle. Derdi arasıra "Ah çocuk sen de fazla hayalgücü var, aptallaştırıyor seni" diye, evet bunda da haklısın, aptalım çoğu zaman ben.

Dedim ya dönemin çok ötesinde giden bir aklı vardı diye, her türlü yeniliğe her zaman açıktı. Okuldan çıkınca önce eve gider üstümü çıkarır, bir şeyler atıştırıp sonra 3 apartman ilerimizde, aynı sitede oturduğumuz annanneme. Okulda ne oldu ne bitti birlikte konuşur, üzerinden geçerdik, sonra haberleri izlerdik eleştiridik kendi çapımızda, bazen görüş ayrılığına düşer saatlerce tartışırdık. Geleceğimi planlardık. Ne olmak istediğim üzerine, nasıl bir gelecek istediğim üzerine. Hep "Seni yüksek yerlerde göreceğimi biliyorum, belki ben buradan değil yukarıdan bakarım sana ama olucak biliyorum" derdi. Belki bu cümlelerle değil, hep farklı bir kalıp ve tonda ama aynı temayla.

Mezuniyetime gelmek isterdi hep, göğsünü gere gere izlemek beni, sonra da eklerdi "kaderde varsa". Kaderini sen belirledin birazcık annannem, çok erken pes ettin. Birden bıraktın kendini, unuttun bütün hayallerimizi. Gitmek daha kolay geldi, bırakıp da her şeyi. Daha çok erkendi, hayallerimiz vardı. Mezuniyetime gelecektin. Beni izleyecektin göğsünü gere gere. Ettiğin duaların varlığını bilicektim, hiçbir şeyden asla hiçbir zaman korkmayacaktım. Sonra ilk maaşımla gezicektik, tozucaktık. Kimseler keyfimizi bozamayacaktı. Biz çok mutlu olacaktık, hep gülecektik, mutsuzlukları sıkıntıları ben hepimiz için yaşadım bundan sonra siz mutlu olacaksınız derdin. Mesleğin olacak, özgür olacaksın, kimseye hesap vermek zorunda olmayacaksın, istediğini yapacaksın, istemediğini yapmak zorunda kalmayacaksın derdin.

Bunlar umurumda değil ki benim şimdi annannem, sen yoksun yanımda. Eve geldiğimde kucağına uzanıp olan biteni anlatamadıktan sonra sana, ne önemi var hayatımın kontrolü elimde olsun. Kendimi kötü hissedince dualarınla bembeyaz pamuk ellerini sırtıma, omzuma götürüp her dokunduğunda kutsanırdım senin tertemiz saflığında. Tertemiz saflığından yoksunum artık, ne önemi var kirlerin içinde bulansam hayatın. Her dokunduğun yer hafiflerdi, yeryüzündeki ağırlığını unutup, kalbim gibi. Kalbimi hafifletirdi güzel suratın. Seni yıllarca eve hapsetmiş yüzündeki çıbanlar her güneş ışığı ile daha da büyürken sen suratının güzelliği konusunda benimle aynı görüşleri paylaşmıyordun belki de, ama en güzel yüzdün benim için. Annem sana benziyor git gide, seviniyorum ben içten içe, o üzülüyor yaşlanıyorum diye, ama anlamıyorsunuz siz suratınızdaki o ender güzelliği.

Yıllardır tabu oldun benim için, konuşamadım senin hakkında. Başka biri annannem deyince bile kötü oldum, onları bile susturdum. Tahammül edemedim senin yokluğuna. Evine her gittiğimde hala kapıdan girmeni bekliyorum, annemler ya da yardımcımız eşyaların yerini değiştirdiğinde sinirden deliye dönüyorum, hepsini eski yerine koyuyorum, sen nasıl bıraktıysan öyle.

Dedim ya seni bırakamadım ben hala, ben hala seni çok özlüyor, hep arıyorum. Yokluğuna alışamadım, yıllar geçse de alışamayacağım. Hep annanne dendiğinde içim cız edicek.

Ne diyim ben seni çok seviyorum. Yıllar geçse de hep çok seviyorum. Yıllar geçti, kimler geldi kimler geçti hayatımdan ama bu hüzün hep kaldı, bi o geçmedi. Geçemedi.