26 Ekim 2008 Pazar

hide my ass

can you possibly think that you can cut our connection to our pages. eat our ass. if you can, hide my ass.

15 Ekim 2008 Çarşamba

ontology- epistemology

Sen: Denizatı…
Seni tanımak… seni anlamak … seni sevmek… bazen gülmek bazen ağlamak… ya içinde ya dışında… var olmak ya da gölge… unutmak kalpten ya da sarılmak sıkı sıkıya… kalp sızısıyla dertlenmek karın ağrısıyla gülmek…
Bir albino geçer belki gölgesiyle çapraşık, belki bir deve cüceyle barışık. Ne olursa ki varlığına karşıtlık, sen varsın hepsine karşılık…
Sen Denizatısın… buluşma noktası… çarpışma noktası… sen teksin bir başkası yok… her şeyin zıttı var… ama Denizatının yok…


Ben: Midilli…
Bir ismim daha olsun isterdim bir başka cismim… Bir başka hayat bir başka seçim… Sabiti olanlardansın deneysel hayatımın, demsiz zamanlarımın…Anahtarlar asma kilitler kayıp hayatımda… Açmak için geriye dönemem dar zamanımda... Gelecektedir belki cevaplar aradığım… Katık yapmak için ruhuma…
Büyümekteyim hala, öğrenmekteyim… Zira çok toyum, beceriksizim… Umudum var ama hala… gelir belki geç de olsa ilk cemre... canlandırmaya…uyandırmaya… Ellerim cebimde… Gözlerim ufukta… Med-cezirler bir durulsa… Bi durulsa... Yardımın çok gerek bana... Acele hayatımda… Zira denizde hızlı hareket edemem… bir Denizatı lazım bana…


Biz: Buyuz…
İleride ne var…bilmemek mi bizi cezbeden yoksa bilememek mi… nabız atışlarıyla var olmak hayatımız… düzenli atışlara bağlanmış… ne bir eksik ne bir fazla… durmadan ve nefes almadan…
Dolu dolu yaşıyoruz ya biz de bu yüzden… ne bir eksik ne bir fazla… kadehe dalıyoruz bazen… bazen sayfalara…bazen konuşmaya…bazen sukuta…unutmuyoruz geçmişi…yad etmek şöyle dursun…parola belli Arkana Bakma Taş Olursun… neler var daha açılmadık bekleyen bizi köşe başında…pandoranın kutusunda… ama seviyoruz bu hayatı… bu “ıssız” dünyayı… zira sahipleniyoruz böylelikle…
Çok şey var kanımızdan alınmadık… İçimizden çalınmadık…koruduk yok pahasına… anam avradım olsun almaya çalışana bir de vururum hepimiz adına…

14 Ekim 2008 Salı

serencam 1

Zaman: Dem...
Yine geldi o saatler. kelimelerin seslendiği saatler. gözlerimin yaşlara ayna olduğu. kalbimi cendereye ödünç verdiğim. aklımı dışarıdaki köpeklere yem ettiğim. herkesi daha az kendimi daha çok sevdiğim. kendimden başkasının olmadığı kendimde demlendiğim...

Yer: Kalem...
Kalemim mürekkebi çekti içine. kokusuna ortak oldu. vuslata doğru süzüldü. bir nokta koydu. bir resimdi ortaya çıkan noktalardan. zira çok tanınmadık değildi. azur bir mutsuzluk gözlerde. derin bir anlam onun da içinde. biri görür diye korktuğum. görür de onu da alır diye sakladığım içimde...

Kişi: Ben...
Kulaklarımda uğultu oysaki duymam gerek. daha öğreneceğim çok şey var. zira bu ruh toy daha. daha sürüneceğim çok yol var...