29 Ekim 2010 Cuma

World War 3

Le Monde ve Stern'de yayimlanan ilginc analiz. Sanirim Turkiyedeki gelismeleri bazi Turklerden daha iyi biliyorlar.. .

Ucuncu Dunya Savasi, Turkiye'den cikabilir...

Turkiye, son ve buyuk bir hesaplasmaya dogru gidiyor. Bu ulke korkuldugu gibi irka ya da dine dayali bir bolunme yasamadi. Daha korkunc ve daha temel bir bolunmeyle sakatlandi. Cumhuriyet boyunca suren "kulturel bolunme" artik iyice keskinlesti.

Simdi bir yanda, ayakkabilarini sokak kapisinin onunde cikaran, kadinlarinin basini orttugu, erkeklerinin sokaga pijamayla da cikabildigi, erkek cocuklarinin kahveye gittigi, kizlarinin tam bir baski altinda yasadigi, turkuyle arabesk arasi bir muzikten hoslanan, belki de hic kitap okumamis, hic dansetmemis, hic kari koca birlikte lokantaya gitmemis, hic tiyatro seyretmemis, evlerinde floresan lamba yakan, iyi egitim alamamis, dini inanclari kuvvetli kalabalik bir kitle var.

Diger yanda ise kiz lisesiyle Robert Kolej yelpazesinde egitim gormus, bir dugun salonunda ya da kolej partisinde dansetmis, sinemaya giden, cok fazla olmasa da kitap okumus, muzik zevki pop sarkilarla klasik muzik arasinda dolasan, evi nispeten daha zevkli dosenmis, kizlarin flortune izin verilmese bile goz yumulan, Allah'a inanan ama
ibadete pek aldirmayan, kadinlarinin basini ortmedigi, Sarabin kalitesinden pek anlamasa da kadin erkek bir arada gidilen bir gezmede icki de icmis, gazetelere bakan, magazin haberlerini izleyen, kendini birinci gruba kiyasla cok gelismis hisseden, entelektuel duzeyi cok yuksek olmasa da okumus yazmis, Bati standartlarina yakin bir grup var.

Bu iki grubun yasam tarzi birbirinden kopuk. Onlari, Bati'daki siniflar arasinda ortak bir zevk yaratan kilise muzigi, dini resimler, Incil'in sinemalara bile yansimis hikayeleri gibi birlestirecek kulturel bir zemin yok. Hayatlari, zevkleri, inanislari birbirinden farkli. Hatta birbirine dusmanca.

Birinci grup Cumhuriyet boyunca horlanmis, asagilanmis, itilip kakilmis. Simdi bu grup siyasal olarak orgutlendi. Kalabaliklar. Ve her secimi kazanacak siyasi bir gucleri var artik.

Ikinci grup ise azinlikta. Ve artik bir daha secim kazanma ihtimalleri yok. Bu noktada da tarihi bir paradoks ortaya cikiyor.

Daha Batili olan "ikinci grup", Bati'nin siyasi degerlerini kabul ederse bir daha asla iktidari ele geciremeyecegini bildigi icin Bati'ya ve Bati'nin demokratik degerlerine dusman oluyor. Yasam tarzi olarak Bati'ya dusman olan kesim ise iktidari ancak Bati'nin kriterlerini kabul ederek ele gecirebilecegini bildigi icin Bati'yla iliskileri gelistirmek ve demokrasiyi kabullenmek istiyor.

Bu kulturel parcalanmada "ordu" onemli bir role sahip. Eger, birinci grubu desteklerse ve Bati'nin demokrasisi burada kabul gorurse, ordu da iktidarini kaybedecek.

Aslinda birinci grubun cocuklarindan olusan ordu, kendi iktidarini surdurebilmek icin, kendisine benzemeyen ikinci grupla isbirligi yapiyor. Bir anlamda kendi koklerine ihanet ediyor. Bu iki grup siyasi iktidar icin son kez carpismak uzere hareketlenmis gozukuyorlar.

Birinci grup ekonomik olarak da guclu artik, Anadolu'da uretim yapiyor, "devletle" arasi iyi olmadigi icin malini dis dunyaya satiyor. Para kazaniyor. Siyasi orgutunu destekliyor.

Ikinci grup parasal guc olarak da kuvvetli degil. Dis dunyayla is yapan, disardan borclanan buyuk burjuvazi, Turkiye'nin ancak demokrasiyle normallesebilecegin e inanan entelektuel kesim, devletin yapisinin degismesi ve dunyayla butunlesmesi gerektigini dusunen bir grup burokrat, birinci grubun destekcileri.

Yargi, ordu, burokrasinin onemli bir kismi ikinci grubun arkasinda. Ikinci grup, siyasetle, demokrasiyle iktidari elinde tutmasinin mumkun olmadigini kavradigindan simdi siyaset ve demokrasi disinda bir cozumun pesinde.

Cumhurbaskani secimi kavganin keskinligini ve iki tarafin niyetlerini acikca ortaya koydu. Ordu destekli ikinci grup artik secim de istemiyor icten ice. Ve insanlarin aklindaki darbe istekleri gittikce artiyor. Peki, darbe olursa ne olur?

Yasam tarzi Bati'ya daha yakin olan grup orduyla birlikte iktidara gelir ve Bati'nin destegini kaybeder. Avrupa buna kesinlikle karsi cikar. Amerika her zamanki pragmatizmiyle, Kuzey Irak ve Ortadogu politikalarini desteklemesi karsiliginda darbeyi kabullenebilir aslinda. Ama Amerika'nin onunde de ciddi bir engel var. "Demokrasi getirecegim" diye Irak'i isgal eden bir ulke, dunyaya ve kendi kamuoyuna Turkiye'deki "darbeyi" niye destekledigini aciklayamaz. Ve Irak faciasindan sonra ikinci bir "zorlamayi" gerceklestirecek gucu yok. Istese de istemese de darbeye karsi cikacak.

Silahini ve parasini Bati'dan alan bir ordu ve ulke, Bati'dan koptugunda ne yapacak?

Sanirim uzun zamandir bunu dusunuyorlar ve korkarim bunun cevabini buldular. Turkiye'de darbe olursa, tarihte bugune kadar hic gerceklesmemis yeni bir olusumla karsilasacak dunya. Turkiye, olasi bir darbeden sonra, Rusya ve Iran'la ortaklik kurmak isteyecek. Silahi, enerjiyi ve parayi bu iki ulkeden alacak. Rusya'yla Iran'in elindeki dogal gaz, petrol ve nukleer guc, Turkiye'yi bir sureligine de olsa ayakta tutmaya yeter. Ama Rusya, Turkiye, Iran bloku dunyanin butun dengelerini degistirir. Ortadogu'nun kontrolunu tumuyle ele gecirir. Avrupa'yi kucuk kitasina hapseder. Kafkaslar'i, Afganistan'i, Pakistan'i kendi gucune katar. Musluman dunyayla yakin bir iliski kurar. Petrol kaynaklarina egemen olur. Cin'le isbirligi yapabilir.

Bu gelisme, Avrupa, Amerika ve biraz da Japonya'dan olusan "Bati"nin dunyadaki etkinligini inanilmaz bir bicimde azaltir. Yeni blok asker, enerji ve para acisindan cok guclenir. Boylece, Turkiye'deki catlama dunyada buyuk bir catlamaya yol acar.

Eger Ucuncu Dunya Savasi cikacaksa, sanirim, bu catlamadan cikar. "Asla boyle bir sey olmaz" diyebilirsiniz. .. Niye olmayacagina dair elinizde cok kuvvetli veriler varsa, soyleyin. Ama, ya olursa... Ki bana cok mumkun geliyor. O zaman ne yapacaksiniz?

Bugun Turkiye'de kamplasan ve bolunen insanlarin da, Turkiye'yi Avrupa disina itmeye calisan, eski bir imparatorluk olmanin bir yaniyla cok gorkemli, bir yaniyla cok zayif mirasina sahip olan bir ulkeye kustahca davranan, isbirligi yerine "basogretmenlik" yapmaya kalkan Avrupa'nin da, Turkiye politikasinda "ikili" oynayip, kurnazlik ettigini sanan Amerika'nin da, Bu senaryoyu bir dusunmesini isterim dogrusu.

Turkiye'de yaklastigi gorulen kanli bir catismanin butun dunyayi yakmasi sandiginiz kadar uzak bir ihtimal degil. Hic unutmayin ki ilk dunya savasi tek bir tabancanin patlamasiyla baslamisti.

17 Ekim 2010 Pazar

Paris Günlükleri _V

Dün bir romantiktim ki beni tanıyanlar bilir bu ayda yılda bir denk gelir, ekinoks gibi ama zamanı belli olmayanından. Önce bir müzikale gittim, tam bir Parizyen gibi. Müzikal eleştirmeni değilim ki size ayrıntılı şöyle bol kaymaklı bir eleştiri yazıyım, güzeldi işte, Emir Bey'in gerilla konserlerinden güzel olmasın :D

Müzikalden sonra dışarı çıktım, soğuk delici bir rüzgar! Aldırmadım yürüdüm Seine boyunca. Yürüdüm, yürüdüm. Pek bişi düşünmedim. Düşünmek istemedim. Romantiktim dedim ya. Pek entellektüel günümde değildim. Çok kolaycık aşık bile olabilirdim. Hahaa inanmazsınız ama olmadım! Seine kenarındaki sahafcıklara takildim epeyce. Eski kitap kokusu beni iyicene aldı götürdü.

Size de oluyordur yahu dimi? Hani böyle çevredeki sesler "mımısjfgişgmdgnhjfljsskhf" gibi gelmeye başlar hiçbir şey duymaz olursunuz, transa geçmiş halinizle dışardan belki de alık bir ifadeyle çevrenize bakarsınız. Oluyor dimi? Olmuyor mu? Olsun lütfen! Çok güzel bir ruh hali o, kimseyi ve hiçbir şeyi sallamayan duyularım beynime bir ziyafet çeker. Ah nasıl desem nasıl anlatsam seviyorum ben o anları. Her şeyle devamlı uyarılmak işkencelerin en fenası aslında. İşte bu dakikalarda, rehabilite hissediyorum bir süreliğine de olsa..

Neyse efendim işte böyle bir ruh halindeyken Seine kenarında hayatımın aşkını bulabileceğimi düşündüm bir an, ama sonra farkına vardım ki çevreme bakıyorum ama görmüyorum. Hahaha romantikken de işe yaramazım :D

İşte böyle güzel romantik günün ardından bir ev partisine gittim. Romantikliğim üstümdeydi ya gün boyunca, duygu serpintileri üstümde duruyordu hala azıcık da olsa. Herkesle muhabbet, gırgır, şamata, hoopp bir duygu bıçak gibi kesti attı o anki mutluluğumu. Hiç beklemediğim bir soğukluk birden başımdan aşağıya doğru süzüldü. Arkadaşlarımı çok özlemiştim. O duygu o kadar sertti ki karnımda bir boşluk, yüzümde bir soğukluk, ellerimde bir soğuk ter hissi... Hay ben böyle özleme diyip hepinize saydım içimden... Hayata geri döndüm 2-3 dakika sonra ama her şey değişmişti, yok aslında ben değişivermiştim, ruh halim değişivermişti.

Ne diyim özlemişim topunuzu! Sevmişim fena topunuzu! Hadi şimdi dağılın! Beni yalnız bırakın!

14 Ekim 2010 Perşembe

Paris Günlükleri _IV

Evet haklısınız sıkıntılı şeylerden de bahsetmek lazım. Çok şey var sıkıntılı..

Ah mesela banka sistemleri beni süründüre süründüre öldürecek, her birisi ayrı bir ömür törpüsü! Bir hesap açtırmak ve kıçı kırık bir çek defteri almak ne kadar sürebilir ki?

Tam "oh sonunda oldu, sonunda kartıma ve çek defterime kavuştum" derken çok hem de çok erken konuştuğunuzun farkına varırsınız, çünkü çek defterinde meğerse ev adresiniz yanlış yazılmıştır, çek defterinin tek işlevinin de ev adresini ifşa etmek olduğunun altını çizeyim!

Sonra beklersiniz bir 2 hafta daha, sonra bir zarf gelir kartınız gelmiştir ve "oley artık kartımı kullanabilirim" derken yine çok ama çok erken konuşmuşsunuzdur, çünkü kartla birlikte gelen şifre çalışmamaktadır. Bir başka 2 hafta daha şifre beklersiniz!

Beklemekten bıkmışsınızdır, ama beklemekten başka bir şey de yapamazsınız! İşte izahı halim!

Bekliyorum, bekliyorum, çünkü burda bir şey yapabilmek için banka kartının olması gerekiyor yoksa metro kullanamıyorsun, telefon hattı alamıyorsun, hiç bişi yapamıyorsun, yaşayamıyorsun!

Bekliyorum, hiçbir şeyi, hem de HİÇBİR ŞEYİ bu kadar beklememiştim. Sabrımın sınırları beni de şaşırttı!