20 Aralık 2009 Pazar

216



Yine bir 216 toplantısı ardından alkolden, mutluluktan ve yemekten bitap düşmüş bir şekilde odamdayım. Daha önce de söylediğim gibi bugün Müjde'nin doğum günü dolayısiyle Gözde'lere yemeğe davetliydik. Yemekte ben Seçil, Gözde ve Müjde'nin çekirdek kadrosunu oluşturduğu "216 kadrosu" var idi. Daha sonra bize Gözde'nin kuzeni Reyhan da katıldı.

Yine kahkahalar havada uçuşurken neye güldüğümüze tekrar tekrar unutup, gülmemize gülmeye başlayan alkollü bünyeler zaman zaman yorulup kendini kanepeye atıp, küçük bir dinlenme arası verdi. Doğum günü çocuğu Müjde'nin durumu daha vahimdi, zaten alkole pek dayanıklı olmadığı için daha ilk kadehlerde uykusu geldi ve bizi bırakıp 1 saat kadar uyudu. Uyudu da kendine geldi şansımıza yoksa ona alınan pastayı biz yemek zorunda kalacaktık!!!

Neyse efenim oldukça neşeli ve güzel bir gece geçirdim sevgili arkadaşlarım sayesinde... İyi ki varlar efenim... İYİ Kİ DOĞDUN MÜJDE...

19 Aralık 2009 Cumartesi

dünya şebnem, müjde ve gülsüm günü !!!

Rastlantısal mıdır diye düşünmemle birlikte, hayatta hiçbir şey tesadüf değildir diye kendimi düzeltemem bir oluyor. Bunun nedeni de hayatımda çok sevdiğim ve benim için yerleri farklı olan insanların neredeyse yüzde 70i yay burcu. Bunların başında da yılların eskitemediği arkadaşlığımızla Gülsüm ve sonradan tanıyıp iyi ki varlar ve beni kendime getirdiler dediğim Müjde ve Şebnem...

Hepsinin de bugün doğum günü. Gülsüm canım memleketim İzmir'de olduğu için ancak telefonla ulaşabiliyorum ona ve sesimi duyurabiliyorum ancak. Şebnem ise halasına davetli doğum günü kutlaması için ve biz de Müjde'nin doğum günü için de Gözde'ye gidip felekten bir gece yaşayacağız efendim. Hazırlıklar tam gaz.

19 Aralık... Seviyorum ben bu günü. Sevdiğim insanların doğa tarafından bana sunulmasına kadar dayandırabilirim bu sevgiyi ama abartmayayım, sıkmayayım... Sevgimin temelini karıştırmayalım da sevgimin tezahürünü bilelim yeter o zaman… Onu da bilen bilir zaten… Söze ne hacet !!!

18 Aralık 2009 Cuma

bozuk saat

Çok ilginçtir ki "zaten 7 nota var daha nasıl çeşitli şarkılar yapabilirim" diyen, bu kadar sığ olabilen bir insanın şarkısı yine bir başka sığ ve klişe söz öbekleriyle beni selamlıyor ve ben o an farkına varıyorum ki bu söz aslında son zamanlardaki hayatımın özeti: "Hayat beni neden yoruyosun!!!"

Bazen demek ki hiç beğenmediğin ya da olumsuz tüm vasıfları yüklediğin insanların bile bir sözü oluyor hayatında. Öyle ya da böyle, hayatında bir yeri oluyor bu insanların. Her gün televizyonda, radyoda, gazetede her an karşımızda, olunca başka bir seçenek de kalmıyor açıkcası. Bu kadar görünen bir insanın, bozuk bir saatin bile günde 2 defa doğruyu göstermesi gibi hayatlarında sayılı defa doğruyu gösterme ve yapma şansları olabilir. Bütün bu medyatik hayatları boyunca da göz önünde oldukları için de doğruyu gösterme zamanlarına da şahit oluyoruz kimi zaman.

Amma velakin benim en çok canımı sıkan husus ise şudur ki; bu insanların müzik kalitesini 100e katlayıp üstüne bir de güzel bir cila çekicek ne insanlar biliyorum. Kaldı ki bu insanlar genel kültürleri, insani duyarlılıkları, dünya görüşleri olarak da bu bozuk saatlere tur bindirirler.

Peki asıl soruna geliyoruz. Bu bozuk saatler nasıl oluyor da bahsettiğim müzik ve sanat kalitesi açısından zengin kişileri oyun dışı bırakıyorlar?

İşte sanırım burda en büyük sebeplerden biri bu medyatik kişilerimizin bir zamanlar kaybedicek bir sıfatları, ya da kendini mahcup hissedicek bir çevreleri olmadığı için her mübah yolu deneyip, yüzleri kızarmadan buralara gelebildiler. Fakat söz konusu ikinci bahsettiğim gruba geldiğinde çok sevdikleri bu uğraşıları, çoğu zaman meslekleridir de bu uğraş verdikleri alan, onların onur ve yüz kızartıcı davranışları yapmak için bir bahaneleri olmamıştır.

28 Temmuz 2009 Salı

DEDİKODU

Kim söylemiş beni
Süheyla'ya vurulmuşum diye?
Kim görmüş, ama kim,
Eleni'yi öptüğümü,
Yüksek kaldırımda, güpe gündüz?
Melahat'i almışım da sonra
Alemdara gitmişim, öyle mi?
Onu sonra anlatırım, fakat
Kimin bacağını sıkmışım tramvayda?
Güya bir de Galataya dadanmışız;
Kafaları çekip çekip
Orada alıyormuşuz soluğu;
Geç bunları, anam babam, geç;
Geç bunları bir kalem;
Bilirim ben yaptığımı.
Ya o, Mualla'yı sandala atıp,
Ruhumda hicranını söyletme hikayesi?

ORHAN VELİ KANIK

22 Nisan 2009 Çarşamba

hayat bilgisi .2.

sen ne kadar zorlasan da olmaz dedim ya daha önce; bazen sen bişi yapmasan da olur olacak olanlar. sen beklemesen de gelir seni bulur sana yeni kapılar açan asma kilit, bu kez anahtarı sen de olmamasıdır tek farkı...

21 Nisan 2009 Salı

my blueberry nights

My blueberry nights bir zamanların dönüm filmiydi benim için. O filmde çok ağladım, ağladım, ağladım. Tüm suyunu akıttım içimin, midemi bulandıran bir fazlalıktı içimde sanki gözyaşlarım. Rahatladım, huzur buldum ağladıkça. Hafifledim hafifledim nirvanaya yakınlaşmaya uğraştım. Mazoşist bir ritüel değildi bu, keza gerçek hayatta ağlayamayanlardanım. Huzura ermek için bir ihtiyaçtı bu, acınası bir duruma düşmek ve acıma duygusu uyandırmak için değil. Zira bir tek ben ve "My Blueberry Nights" vardı o gece. Bir tek Jude Law ve Norah Jones benimle ağlayan, yabanmersinli pastasını yiyen…
Ben de akıttım içimi, açılan yeri de pastayla doldurdum, en sevdiğim kısmı da buydu. Tuzlu su yerine tatlı ve yumuşak bir tattı içimi dolduran. Radikaldi bu değişimler kendi çapında. Yas bitmişti artık, artık mutlu tatlı bir unutuş vardı tuzlu ve acılı terk edilişin yerinde.
Bu ben değildim, değişmeliydim. Bir gecede unuttum, değiştim, yeniden ben oldum. Küllerimden doğdum yeniden, yeniden bendim, gülen eğlenen, gözlerimde bulutlar gezinmeden, başlayan güne kahretmeden, gülerek uyanan, sevgiyle bakabilen…
Tamam abarttım bir gecede olmadı her şeyi unutmam ama patlama noktasıydı her şeyin ve bitirişimin. Bitirdim ben bitirilmeden önce. Nokta, son nokta. Bitmişti hiç var olmamacasına. Elveda…

25 Şubat 2009 Çarşamba

zeybek yemini

kızanlıktan zeybekliğe geçiş, özel bir törenle gerçekleşir. zeybek kültüründe kutsal sayılan tehnel ağacına (defne) sapladıkları bir yatağan (büyük bıçak pala) önünde yemin edilir. bu yemine zeybek yemini denilir. kızanlar bu yeminin ardından yatağanın altından üç kez geçerek, zeybekliğe ilk adımı atarlar.

yemin aynen şöyledir.

- kızanlar! bu dağların sahibi kim?
- erimiz!
- yiğidi kim?
- efemiz!
- susuz derelerde kavak biter mi?
- bitmez!
- bitkisiz diyarlarda duman tüter mi?
- tütmez!
- yiğit kime derler?
- sözünde durup efesiyle ölene.
- korkak kime derler?
- sözünden dönen aman dileyene.
- insan dünyaya niçin gelir?
- ölmek için.
- doğup da ölmekten kuşkulanan bebeler...
- dertlenip hortlamaya!
- varyemezlere acımak mı yoksa dayak mı haktır?
- dayak haktır!
- yiğitlerde ne yoktur?
- merhamet
- korkaklar zeytini nerede döverler?
- ağaç dibekte!
- yiğitler yağı nerede kavururlar?
- zalim göbeğinde!
- sözünde durmayan kahpe bacının öz kızanı olsun mu?
- olsun!
- şu dualı yatağan böğrüne batsın mı?
- batsın!
- doğru söylediğinize nasuh tövbesi olsun mu?
- olsun!

22 Şubat 2009 Pazar

miss

miss: kaybetmek; özlemek.

aslında bir kelime harflerinin dizilişi itibariyle her şeyi ancak böyle anlatabilir. kaybederiz ve özleriz ikisi de içiçe birliktedir. ikisi de aynı yola giden patikalardır. kaybetmek artık var olmayacağını, artık senin yanında olmayacağını bilmek kadar acı verici bir şey daha vardır ki onu, artık var olmayan şeyi deli gibi özlemek.

acına acı katıp daha büyütüp baş edilemez hale getiren. tek başınaymışsın hissi yaratan. ah bu sinsi düşman. içten içe varlığına tehdit oluşturan bu his. nasıl baş edebilirsin ki!
bir yolu olsa denerdin değil mi? bir yol bulmak her şeyi kolaylıştırırdı. bir çare bulmak bu tüm özleme kaybetme ve yalnız hissetme duygularına. ya da bir bıçak çekip söküp almak için olduğu yerden bu duyguyu öyle ağır ki yüreğine iyi gelirdi, hafiflerdi.

sonra hatırlarsın ki bunu daha önce de yaşamıştın, yine kaybetmiş, boşlukta bedeninin ağırlığını hissetmezken kalbinin tonluk ağırlığı altında kalmıştın. kalbindeki o müthiş ağır özlem duygusuyla. nasıl da unutmuştun ilk muhabbet kuşun öldüğündeki yalnızlığını ve özlemini, ya da ilk aşkının başka bir şehre taşındığındaki boşluğu, tüm arkadaşlarından ayrılıp başka bir şehre gelip herkesi arkanda bıraktığında nasıl özlemle ağladığını...

tüm bunları nasıl olur da unutmuştun. unutmuş muydun?

çok özlediğin bi şeyi nasıl unutabilirsin ki, her şey onları hatırlatırken. sana daha da bağlanırken. unutmuş olamazsın sadece daha az düşünmeye başlamışsındır bu da benimsemenin başlangıcıdır bazen.

unutulmayan, özlenen her şey için kaldırıyorum kadehimi... hep benimle olanlar için. kalbimde...gözlerimde... gözlerinde...gözlerde...

19 Şubat 2009 Perşembe

in your eyes...

fonda bir başka şarkı, aklımda bir başka düşünce olması gerekir belki de ama yok...boş...tamamen boş...

Missed the last train home
birds pass by to tell me
that I'm not alone
well I'm pushing myself
to finish this part
I can handle a lot
but one thing I'm missing is in your eyes

have you seen this film
it reminds me of walking through the avenues
well I'm washing my hands of attachments,
yeah I will land on the ground
but one thing I’m missing is in your eyes


by Rogue Wave...

2 Şubat 2009 Pazartesi

Gün gelir...( keşke gelmesedir aslında!)

Gün gelir
düşünürüm, ne kaldı bizden geriye?
Batık bir aşkın enkazını aradıkça mercan mavisi gözlerim,
bu karanlık bulut içimi kaplamak zorunda mıydı
ve o kahrolası gözyaşlarım yüzümü ıslatmak zorunda mıydı?
Dedim ya gün geliyor ve düşünüyor insan bunları...

Unutmak olsaydı keşke lugatımda
öyle bir unutmak ki bir daha hiç hatırlamamak aslında
ya da gülüp geçebilmek, çocukluktu deyip azımsayabilmek yaşananları,
ya da nasıl desem yaşayamadıklarımızı aslında...
Öyle ya gururumuz vardı ikimizin de
önümüzde koskoca bir engel gibi duran,
tüm fizik kurallarını yıkarcasına aramıza girebilen,
itici kuvvet olan gururumuz.
Peki ya biz ne yaptık?
Ufacık bir şey aradık sanki birbirimizden kaçmak için;
bulduk da...
Hiç farketmemiştik o zaman o ufacık şeylerin
aramızdaki yıkıntıları biriktirdiğini
ve enkaz gitgide büyüyordu işte.
Önce heyecanımızı yitirdik, sonra hayallerimizi
gerisi çorap söküğü gibi geldi zaten
Velhasıl zor olmadı yıkıp geçirmek herşeyi.
Halbuki ne zordu birbirimize ilk açılmamız hatırlasana.
Benim ellerim terlemişti,
Sen de dünden razı, hemen avuçlarının içine aldın ellerimi,
seninkiler de buz kesmişti sanki,
Bak gördün mü sevgilim
burada bile farklıydık, sen buz kesmişsin,
Bense yanıyorum.

Ne kalmıştı bizden geriye şimdi?
Yine yaz geliyor ve sessizliklerin
yeri iyi ayarlanmışcasına mevsim yine seni düşündürüyor,
bizi anımsatıyor hep.
Hep realist olmak zorundayım sanki,
zira biliyorum sevgilim
Koskoca bir hayat girdi aramıza
Ve artık ne sen geri dönebilirsin-ki bilmem kaç kez denedin aslında-
sevgilim,
ne de ben açabilirim sana kapıyı...
Ama kapının deliğinden bakarım arkandan,
Kesin!
Bilirsin sevgilim,
iyi bilirim ben geç kalmaları bu aşka
en iyi yaptığım şeydir arkandan bakmak
hele pişman olmak...

Ama inan bu ikimiz için de en iyisi sevdiğim, en iyisi...
Bitmeliydi!
zordu, acıttı, ağlattı bazen evet; ama bitmeliydi sevgilim.
Öyle de oldu zaten:
Bitti...

3 Ocak 2009 Cumartesi

hepsi özge, hepsi birbirinden öte

Çok farklı kesimlerden, çok farklı bakış açılarına sahip, çok farklı hayat tarzlarına sahip arkadaşlarım var. Bunu düşününce acaba ben de bi sorun mu var diye düşünüyorum. Çünkü bu kadar istikrarsız olmak arkadaş seçimi konusunda, bu bi sorun çoğu insana göre. Ama şunu farkettim ki ben insanların iyi yönlerini görmeyi yeğliyorum dolayısıyla yanyana durduklarında birbirlerini asla tasvip etmeyecek ve sevmeyecek arkadaşlarım var. Bu çeşitliliği seviyorum aslında. Hepsinde başka başka sevdiğim şeyler var. Hepsiyle farklı farklı hayatlar görüyorum, farklı ortamlar soluyorum, farklı tecrübelere ortak oluyorum. Kimisi gey, kimisi tiki, kimisi içine kapanık, kimisi çok konuşkan, kimisi çok içer, kimisi ağzına içki sürmemiştir, kimisi inek, kimisi derslere kafayı zerre takmaz, kimisi basmakalıp, kimisi yaratıcı, kimisi entel, kimisi kaşar, kimisi melankolik ve daha bir sürü...

Onların sadece iyi yönlerini görmeyi seviyorum. Polyanna değilim ama onun gibi bişi olabilirim. Sevmediğim özelliklerini görmezden geliyorum. Aslında görmezden mi geliyorum yoksa görmüyor muyum gerçekten bilmiyorum. Ama rahat hissediyorum hepsinin yanında, hepsinin yanında başka başka yönlerimi keşfediyorum ve o yönlerimi de seviyorum.

Aslına bakarsan bu kadar farklı insanların da beni seviyor ve bana değer veriyor olmaları beni çok sevindiriyor. Megolaman falan değilim de sadece seviniyorum. Farklı tadları seviyorum, farklılıkları biraraya toplamayı seviyorum.

1 Ocak 2009 Perşembe

hayat bilgisi.1.

Hep söylüyorum ya öğrenecek çok şeyim var daha diye. Evet, öğrenecek o kadar çoook şeyim var ki... Seninle paylaşacağım hep bunları. Bişi öğrendim bu geçen sene mesela, içinden bazı şeylerin olması için ne kadar sınırlarını zorlasan da olmuyor. Zorlamamak lazım daha fazla... Bırakmak lazım bazen istemesen de...

O zaman Beck'ten gelsin....Everbody's gotta learn sometime...