26 Mayıs 2008 Pazartesi

"büyük düşler"

Şimdiye kadar iki kişiyi sevdim ya da sevdim sandım bilmiyorum...Üçüncüyü görmeken korkuyorum yine mi, yine mi...Korkuyorum bu sefer de yarı yolda bırakılmaktan...Düş görmüş misali tam yarısında uyarılmaktan...Egolarının tatminiyle biten sevgilerinin kurbanı olmaktan...Sert ve mert olmayı marifet bilip sokak karılarından daha dönek olmaları görmekten...Aşkın öldüğü yerde öylece kalakalmaktan...Ve terkedilmekten...

Biliyorum korkunun da ecele faydası yok, bu sefer diyorum Allahım bari bu sefer bir şans tanı bana, bir şans sadece bunların "büyük düşler" olmadığını görebileceğim bir şans...

22 Mayıs 2008 Perşembe

Yazmasam delirecektim!!!

''cap ou pas cap'':
tek özleyen sen değilsin
MüJde:
ben kayboldum zaten bende
''cap ou pas cap'':
senleyim, şansımız artmış
MüJde:
bulabilsem bi kendimi
''cap ou pas cap'':
kaybolursam ...
MüJde:
diğer beni arayacağım başka bedende
MüJde:
bulabilsem bi türlü bulamasam başka türlü
''cap ou pas cap'':
bulursan göster göremezsen unut
MüJde:
unut demek kolay
MüJde:
söz dinlemeyen asi bir ruha ne diyebilirsin ki
MüJde:
en iyisi ıslahtan ziyade
MüJde:
eğitmek aşkı düzgün öğretmektir bu hoyrat yüreğime
''cap ou pas cap'':
asilik ruhta değil sözlerde cevabın kaosun dili misali
MüJde:
oyhhh
MüJde:
bittiiim andır

....
MüJde:
kelebekleri vurmak gelmezdi içimden hiç
MüJde:
bu kadar düşman olmam nedendir
MüJde:
kelebeğin ömrü ne kadar ki zaten
MüJde:
nedir bu düşmanlık
MüJde:
anlasam
''cap ou pas cap'':
kime neye olduğunu bilmemendir senii düşman yapan her şeye hatta kendine bile
MüJde:
hata hata hata her yerde
MüJde:
doğru kimde nerde
MüJde:
bende değil o bi kesin de
''cap ou pas cap'':
senin kendine bile uzak olmandır hata yaptığı düşündüren yaptığının hata değil seni sen yapanın olduğunu bilemmendir
MüJde:
oy oy oy
MüJde:
yavaş gel bee
MüJde:

''cap ou pas cap'':
bugün cok pis yazasım var
''cap ou pas cap'':
rapor yazıyom ya edebileştim
MüJde:
yaz yaz
''cap ou pas cap'':
yazmasam delirecektim!!!

20 Mayıs 2008 Salı

beni bu güzel havalar şahetti (mahvetmedi:]...)

İstanbul'u etkisi altına alan sıcak hava dalgasıyla son derece mutluyum ben. Tabi ders çalışma isteğimi ortadan kaldırdığı için biraz da küskünüm bu havalara.Ama olsun varsın açsın çiçekler uçsun kelebekler ve ben de ders çalışamayayım ne çıkar ki... Zaten çalışamama sebebim havalardan ziyade göklerdeki kelebeklerin yanısıra karnıma da istila eden kelebek akını olabilir, itiraf ediyorum:) Neyse başıma bu da mı gelecekti diye sorguladım ama bunun boş olduğunu gördüm. Hayat bizim planladığımız gibi gitmiyor malesef. Malesef mi dedim aslında iyi ki biz planlayamıyoruz hayatı. Aksi takdirde ne monoton ne düzenli ve ne kadar bunaltıcı bir yaşamımız olurdu. Düşünmesi bile korkunç... Ve bundan sonra hiçbirşeyi uzun uzadıya düşünmeme ve tartıp biçmeye son vereceğime dair kendime söz veriyorum. Ne demiş büyük düşünür Sezen Aksu ve çok sevgili Ceza: GELSİN HAYAT BİLDİĞİ GİBİ, İŞİMİZ BU YAŞAMAK!
Ben ne dersem diyeyim bir şeyler benden üstün, benden güçlü ve ben ona karşı koyamıyorsam bu kez teslim olmalı ve yaşamam gerekeni yaşamalı, çekmem gereken acıyı (eğer varsa) çekmeliyim hatta bu yüzden ağlamalı ve kendi kendime dövünmeliyim. Ama şimdilik hiçbirşeyi planlamıyorum ve daha ufukta bile belirmeyen bir geminin içindeki yolcu sayısını hesaplamayacağım, çünkü o gemi mutlaka bir limana yanaşacak. Söz veriyorum kendime: biraz plansız, belki hatalı ama kendiliğinden gelişen olaylara yer vereceğim hayatımda...

11 Mayıs 2008 Pazar

boşa harcadığım zamanlar...

Son bir haftadır yıllardır neler ve kimler yüzünden boşa vakit harcadığımın farkındayım.Neler çekmişim ben, nelere boş yere üzülmüşüm, kendimi yıpratmışım onu farkettim.Biraz geç oldu belki ama şimdi yüzümde bir gülümseme varsa olsun diyorum çok da geç kalmış sayılmam mutlu olmak için.Tabi her zamanki gibib temkinli oluşuma ben bile sinir oluyorum. Hep acabalar var kafamda. Hiç inanmazdım tesadüflere.Tesadüf diye birşey yoktu benim için. Birşey olacaksa olurdu olmayacaksa da uğraşmak didinmek nafileydi.Ama yaklaşık 1.5 ay önceki yaşadığım bir olay yüzünden şimdi yüzümde durduramadığım bir gülümseme var:) Aslında ben sevmeyi bilmiyormuşum onu anladım, yazık.Yıllardır saplantı halinde yaşadığım bir duygudan kurtulmanın huzurunu yaşıyorum diyebilirim. Benim için sanki O'ndan başka biri olamaz gibi geliyordu ama iyi ki de O olmamış zaten olamazdı.Keşke ilk'im olsaydı diye düşünüyorum bazen ama çok üzülürdüm onun yüzünden eminim. Kompleksli biri tehlikeli ve acımasız olabiliyor çünkü.
Ve o rastlantı...Hiç ummadığım bir şekilde bu kadar iyi, düşünceli, kibar vs... biriyle karşılacağımı söylese birisi güler geçerdim, asla inanmazdım.Bir raslantı insanı ne kadar mutlu edebilir ki??? Bilmiyorum bekleyip görmek istiyorum çünkü mutlu olmak istiyorum.Aksini düşünmek üzüleceğimi hesaba katmak istemiyorum çünkü haketmediğim şeyleri yaşarsam dayanamam. Tedirginim, mutlu olmak üzereyim, kalbim farklı atıyor, içimde tarif edemediğim birşeyler oluyor, sanki bir kuş kanat çırpıyor(çok klasik belki ama en yakın tanım bu sanırım).
Bana "farklısın" diyen biri daha...Ama bu kez daha çok heyecanlandım ,önemli olan zaten ne kadar içten söylendiği,inandırılabilirliği...
"Güven"mek...İhtiyacım olan şey tam da bu belki...Bir sıcaklık, ellerimi ısıtacak bir el,ben konuşurken gözlerimin içine bakıp kaybolan bir çift göz...Bilmiyorum "güven"mek istiyorum sadece...

10 Mayıs 2008 Cumartesi

nedir insanların benden çektikleri!!!

Son yolculuğumda farkettim ki bende var olan ve yenmesini asla beceremeyeceğim bir önyargı sistemi var, gördüğüm insanlara karşı oluşturduğum. Bu öyle aman bu zengin, bu ezik, bu inek, bu köylü gibi basit bir taksonomi değil, daha detaylı ve gözleme dayalı... Birbirinin aynısı gibi gözüken fakat detaylara indikçe değişen, bireyselleşen özellikleriyle bir gruplandırma... Böyle anlatınca sanki çok uzun ve zor bişi gibi duruyor ama değil, sadece bazı şeylere dikkatli bakmak ve nasıl bakacağını bilmekte saklı önemli olan noktalar. Kimse insanlar biletlerini nasıl uzatıyor diye bakmaz insanlara ya da muavinden bişi rica ederken yüzünün ne hal aldığıyla ilgilenmez. Benim becerim sadece insanlara baktığımda bir-iki saniye içinde insanların davranışlarındaki detayları görebiliyor olmam...

Daha otobüse binmeden bir önyargıyla başlıyorum yolculuğuma bazen, otobüsün modelinden! Modele bakarak yolculuğun iyi geçip geçmeyeceğine karar veriyorum, güzel geçecekse bile ben kötü geçeceğine karar verdiğim için kötü gitmesine koşullanıyor sanki ve tahmin edin yolculuğun akıbetini...

Onlarca otobüse bindim bu yaşıma kadar, yüzlerce insan "tanıdım". Niye belirttim bu kelimeyi? Çünkü... evet kendimce tanıdım, tanımaya çalıştım yollarda insanları. Onları kah uykularında gördüm, kah yemek yerken kah televizyonu dikkatle izlerken. Ya da bilgisayarıyla uğraşırken ya da bir kitap veya dergi okurken...

Onlar hep farklı uğraşlarla yollardaydılar bense hep aynı önyargıyla oradaydım. Her gördüğüm insana yakıştırdığım bir sıfat vardı nasıl olsa. Oysaki o insanların hiçbirini tanımıyorum. Dış görüntüleriyle tasarladığım kalıplara oturtup daha sonra inceleyerek nasıl birileri olduğunu anlamaya çalışıyorum. Şimdi böyle anlatınca bütün yolculuk boyunca milleti dikizliyormuşum gibi anlaşılabilinir ama öyle değil. Onları saatlerce incelemek değil, benim bahsettiğim şey şu ki, bir insanı ilk gördüğümde bir kalıba oturtuyorum, tiki, çok bilmiş çocuk, ters amca, dedikoducu teyze falan filan.. İkinci basamak ise onların otobüs içindeki davranışlarına göre nasıl insanlar olabileceğini tahmin etmek ve bu insanlara karşı bazen sahip olduğum önyargılar..

Mesela son yolculuğumda, Ankara'dan İstanbul'a gelirken, yanımda bütün yolculuk boyunca uyuyan bir kız vardı. Onu görünce ilk edindiğim izlenim çok sessiz ve içine kapanık biri olduğuydu... Bu önyargıyla başladı yolculuğumuz... Otobüse bindiğimiz andan itibaren uyuyan bu üniversite öğrencisi olduğunu düşündüğüm kız, İstanbul'a yakınlaşınca uyandı ve kitap okumaya başladı, kitap kendini gerçekleştirme ve kendini tanıma üzerineydi bu önyargımı daha da güçlendirdi. Kitabı zevkle okumadığını görmek sanki onu zorla başka birilerinin zoruyla okuyormuş izlenimine kapılmama neden oldu. Kitabı tutuşundaki ellerinin isyanı buna bir kanıttı sanki, kitabı kavrayarak değil sanki her an elinden düşecekmiş gibi, isteksizce tutuyordu sanki.

Şimdi düşümdümde otobüse binmeden önce bir uyku ilacı alsam iyi olacak. Yolculuklarda uyuyamamak akıl sağlığım için pek hayırlı olmayacak anlaşılan!!!