17 Temmuz 2011 Pazar

BirGün

Sabah erken kalmaktı amacım ama yine yenildim yatağıma, yastığıma. Saat 11i 20 geçiyordu. İlk düşündüğüm o saate kadar simitin çoktan biteceğiydi. Bu düşünceyle yan taraftaki fırına gitmek daha da gereksiz gözüktü, ama yine de gittim. Bitmişti. Kilolarımı umursamayı bırakalı çok oldu ama kalan kepekli simitlerden aldım. Her zamanki kaderim geç kalmak ve arta kalanları almak. Yapacak bir şey yok diye elimde kepekli simitle eve döndüm. Apartman girişindeki camda yansıyan görüntüme takıldı gözüm. Böyle dışarı mı çıktın Meltem dedim. Yapacak bir şey yok dedim elimde anahtarım açtım kapıyı. Televizyonda neler var diye açmaya yeltendim, kumandayı aldım elime, televizyon itaatsizlikte bir numara, direniyor. Kurcalarken televizyon da yoruldu ben de nasıl beceriyorsun elinin değdiği her şeyi bozmayı Meltem dedim. Yapacak bir şey yok dedim elimde çayım televizyonsuz devam ettim kahvatıya.
Televizyona bir bakış attım kahvaltıdan sonra, bir kere daha denemeye karar verdim şansımı. Tuttu. Televizyon her zamankinden daha da sıkıcı. Magazin manyağı kanallar. Bir Yeşilçam klasiği buldum sonra, Hayat Sevince Güzel. Ya dimi, hayat sevince güzel. Öyle. Hayat sevene güzel, sevilene güzel.
Filmi bitirdim. Elimde kitabım “Tutunamayanlar”, bir dikiş tutturamayanlar, koltukta yerimi aldım. Bu koltuğu seviyorum.

Hiç yorum yok: